27 Nisan 2012 Cuma

PuCCa vs POENA

      İlk blogumu tamamen meraktan açmıştım. Bir süre sonra ilkokul günlüklerine döndüğü[Bugün A’yı gördüm B ile el eleydi. Evde temizlik yaptık. Amcamgiller bize geldi. Öğretmenime aşık oldum.(Genelleme yaparsak her ilkokullu kız öğretmenine aşık olur. Günlük yazan kızlar kesinlikle aşık olur. Günlüğe yazacak yeni bir konu olsun diye herhalde...)Parantez içine parantez yaptım, sanırım düşünce patlaması yaşıyorum] ve büyük bir aptallık örneği gösterip hem blog şifremi hem de msn şifremi unuttuğumdan kendisi kapanmış oldu.

   Bu blogu ise PuCCa gibi olmak için açtım. Ama PuCCa kim ben kim... PuCCa olabilmek için önce PuCCa gibi yaşamak gerek. Bende PuCCa’yla kendimi karşılaştırdım:

  • PuCCa hayatı lunaparka eğlenmeye gelmişiz gibi görüyor, bense 3. sayfa haberleri gibi(hukuk okumanın olumsuz etkisi, zaten hukuk okuyorum demek başlı başına bir eziyet. ÖSS sonrasında temyiz kudretimi mi yitirdim ben?).
  • Pucca basın alanında çalıştığı için her şeyi dikkat çekici bir magazin haberi haline getiriyor, bense her olayda bir suç, bir kusur buluyorum.
  • PuCCa, biri bana gelse adam öldürdüm dese ona tüm hayatın bitti, hapislerde çürüyeceksin demek yerine çok heycanlı bir durum acaba nasıl kaçarız derdim diye yazmış. Bir adam bana gelip Poena ben bir suç işledim dese öncelikle “Bir erkek olarak sen zaten suçlu doğdun” deyip ceza kanununu açar, işlediği suçun cezasını, nitelikli halleri, hafifletici sebepleri falan anlatır, şu kadar ceza alırsın, şu kadarını yatıp çıkarsın der orada kalp krizi geçirtemediysem zaten vicdan azabından gider bu diye de düşünürdüm.
  •  PuCCanın göbeği ve simit problemi var benim sorunum sivilceler...
  • PuCCa kendi deyimiyle gerçek bir .rospu, bense Meryem Ana.
  • PuCCa kıskanç, ben sinirli, öfkeli.
  • PuCCa eski sevgilisini rezil etmek için açtı blogunu, bense bulanmış zihnimi boşaltmak için.
  • PuCCa çabuk arkadaş buluyor, bense tüm insanlıktan nefret ediyorum ve yalnız takılıyorum.
  • PuCCa gezmeyi eğlenmeyi seviyor, beni ise beyaz atlı prens bile evden çıkartamaz.
  • PuCCa'nın ailesiyle arasında problemler olmuş, bense tüm evrenle sorun yaşamaktayım.
  • PuCCa gerçek aşkların kadını, ben platoniklerin...
  • Pucca evlenip çoluk çocuğa karışmak istiyor, bense bu koşullarda evlenmek istemem, çocuğu hiç istemem.
  • PuCCa kimseden sözünü esirgemiyor, bense temkinli davranıyorum.
  • PuCCa yaşıyor,ben hayal kuruyorum.
  • Pucca yazar oldu, ben yalnızca okuyucuyum
  • PuCCa benden uzun, ben de ondan gencim.
       Benzerliklere gelirsek ikimiz de kadınız. İkimizde İkizler burcuyuz. PuCCa parayı bulunca yağlarını aldırdı, ben de sivilce izlerimi tedavi ettireceğim. Başka da özellik bulamadım valla.
 NOT: Sınav takvimi açıklanmış ben hala yazı yazıyorum, bari mayıs gelse, geçsem de geçmesem de bitse şu sınavlar... Sonra da gelsin bütler, gitsin SıÇaNYaY sendromum... Gerçi ömür biter, sınavlar bitmez.

24 Nisan 2012 Salı

NULLA POENA SİNE CULPA

      Ders çalışamıyorum. Sorun bu kadar net. Neden çalışamıyorum? Bilmiyorum. Cevap da çok net. Peki çalışmazsam ne olur? Sınavları geçemem. Peki, geçemezsem ne olur? Bütlere kalırım.

     İlkokulda, lisede olsam şu elim sonuç beni ne kadar korkutur ve test kitaplarını elime aldırtırdı. Oysa şimdi... Şimdi hiçbir şey hissetmiyorum. ÖSS’de derece yap, 6sütunu kazan, ama orada takıl kal. Hukuku mu sevmiyorum yoksa bu zamana kadar çok uğraştım da tüm çalışma kotamı doldurdum mu?


     Daha şimdiden emeklilik hayalleri kuruyorum(Gerçi o kadar yaşamayı kesinlikle istemiyorum ama ders çalışmayayım diye hayal kuruyorum). Hayalim dağ başına bir kütüphane yapmak ve kendimi içine hapsetmek. Bilgisayarımı,filmlerimi ve çikolatalarımı da alıp oradan hiç çıkmamak. Daha 20li yaşlardayım, iş hayatına adım bile atmamışım ama emeklilik hayalleri kuruyorum (Aslında emekliliği beklememe gerek yok. Yeterli param olsaydı şimdi de yapardım bunu. Ben insan sevmiyorum, ben yaşamak adı altında yapılan eylemleri de sevmiyorum. Ben sadece film izlemek, kitap okumak istiyorum, ama ders kitabı okumak istemiyorum).

     Ben ki dert yakınmaktan, bunu meslek haline getirenlerden nefret ederim. Kendimle ilgili şeyleri hiçbir insan evladı ile paylaşmam. Ama gelmişim buraya, blog açıp tanımadığım insanlara yakınıyorum. Bu ne çelişkidir ya Rab?(Türk filmi replikleri gibi oldu bu) (Takipçin yok ki , gizli günlüklerin sanal âlemdeki hali gibi bir şey oldu bu. Ne uğraşırdım o günlükleri saklamak için... Aslında bu gizli günlük de saçma bir şey. Madem sırlarını gizlemek istiyorsun ne diye kağıda döküyorsun. Bir şekilde bulunur o değil mi?)

       Ben niye çalışamıyorum? Sebep bahar mı? Bıkkınlık mı? Sevgilisizlik mi? Yoksa ben deliriyor muyum? Ya da zaten delirdim mi?

       Hukukun temelindeki ilkelerden biri, başlıktaki cümle. Tanrımmm nedir mea culpam? Söyle ki düzelteyim hatalarımı ve kurtulayım cezalardan. Sivilcelerime de çözüm bulmadın, bari şuna cevap verseydin. Msn imi biliyorsun, at bir mail.

NOT: Bu yazı da SıÇaNYaY sendromu ürünüdür.

NOT 2: Hala sivilce patlatma oyunu oynuyorum ve hala adamın yüzünü tam olarak temizleyemedim.

23 Nisan 2012 Pazartesi

SİVİLCE SORUNSALI



“Yaz ayları geldi. Dışarıda sıcak bir hava. Herkes tatilde. Ama siz evdesiniz. Yoksa nedeni sivilceleriniz mi? Artık sorun değil. X ürünümüzü deneyin, birkaç haftada pürüzsüz yüze kavuşun.”

            Reklamlar, reklamlar...Bari bir işe yarasalar. Kullanılan bir sürü ürün, denenen geleneksel tedaviler. Sonuç sıfır değişim. O lanet İsviçreli bilim adamları her halt için araştırma yapıp çözüm ürettikleri ( ya da bunun iddia ettikleri) halde sivilce konusunda neden bu kadar sessiz ve beceriksiz kalıyorlar. Neredeyse kansere çare bulunacak ama sivilceler öylece kalsın. Bir hastalık düşünün ki ondan mustarip olmayan kalmasın ama kimse de çare bulamasın. “Kasıtlı olarak çare bulunmamakta. Amerika’nın bize oyunu bu. Sivilce yapsın diye yiyeceklerimize bir şey katıyorlar. Kahrolsun Emperyalizm”.

        Tatlı yeme, geçer denilebilir. Ama tatlı yemeden ömür geçer mi? Zaten finaller kapıya dayanmış kapıya, sınavlara çalışmayayım de ne yaparsam yapayım (SıÇaNYaY sendromu) anlayışı içindeyken vermişim kendimi yemeğe. Ayrıca kanser olanlara daha az kimyasal alaydın, radyasyona maruz kalmayaydın, düzgün genlere sahip olsaydın deniliyor mu? Onlara gösterilen özenin benim sivilceli yüzüme de gösterilmesini istiyorum.

       Sabah, 2 numara “Poena senin suratına ne olmuş öyle?” dedi. İçimden ölünün körü olmuş derken dilim lal oldu ve soruyu duymazlıktan geldim. Reva mı şimdi bu bana ey sivilceler?

      19 yaşıma kadar bir ikisiyle mücadele ederken şimdi Fatih’in ordusu gibi akın etmekteler. Hatta çok nizamlılar, desen yaratacak şekilde beliriyorlar. Geçen gün tam 90 derecelik açılarla dikdörtgen oluşturacak şekilde 2 yanağımda çıkmışlardı. Şimdi sayıları arttığı için yamuk halini aldılar. Alnımı işin işine katmıyorum, özerk bir bölge olarak değerlendiriyorum. Orada da bir doğru parçası var. ‘Geçmiş günleri unutma Poena’ dercesine duran sivilce izlerini söylemiyorum bile. Kadın olmanın parmakla sayılacak derecede az nimetlerinden biri olan makyaj sayesinde biraz dışarı çıkacak hale geliyorum. Lakin o da daha fazla çıkmasına neden oluyor.

       Can sıkıntısından ve belki biraz avunurum düşüncesiyle sivilce patlatma oyununu da oynadım. Ama o kadar sivilce için 60 saniye yetmiyor ki. Alından başlayıp buruna gelsem, yanaklar kalıyor. Bir yanağı ve burnu halletsem, diğer yanak kalıyor. Süre bittiğinde yüzün yarısı hala sivilce dolu oluyor. O sırada çektiğim elem ve ıstırabın hesabı olmaz. Diyorum, ne kadar uğraşırsam uğraşayım gitmeyecek yüzümdeki meretler.

Tanrııımmm ne olur şunlara bir çare ver....

NOT: Bu yazı sınavlara çalışmayayım ne yaparsam yapayım (SıÇaNYaY sendromu) düşüncesiyle oluşturulmuş ve çıkmış-çıkabilecek tüm sivilcelerime ithaf edilmiştir.

22 Nisan 2012 Pazar

SENİNKİ KAÇ SANTİM?

     Başlık kontrolsüz balık avlanmalarına dikkat çekmek amacıyla yapılan kampanyada slogan olarak kullanılmıştı. Şahsen tükenmekte olan balıklarla ilgilenmiyorum ( 1. Balıkları sevmem. 2.Açgözlü insanlığa müstahaktır bu durum). Amacım erkekliğin sorunu haline gelmiş penis boyutuna değinmek.


      
  
     Erkek değilsin sanane bundan denilebilir ama ne yapayım üzülüyorum onlara. Belki bir kadın bakış açısı, bunun bir sorun olmadığını gösterir de biz de bu muhabbeti duymaktan, okumaktan kurtuluruz diyorum.
       
       Bazen gazetedeki cinsel sorunlarınıza çözüm vb. kısımlara gözüm takılıyor, neymiş dertleri diye okuyorum. Garibim erkekler sürekli yakınıyor: ‘9 cm şeyim var acaba yeterli olur mu?’, ‘Baldırımdan et alıp oraya ekleme yapamaz mıyız?’, ‘Her ay günde 1 saat çekiştirsem 1 cm büyür mü?’, ‘Kremler işe yarar mı?’, ‘Geneleve gittim kadın seninki de pek küçükmüş, dedi depresyondayım, yardım edin’ ....
       

       10 olmuş, 15 olmuş yetmiyor. Mübareği en büyük boyuta ulaştırıp sonra gökdelen olarak halka sunacağız sanki.( Aslında gökdelenlerin temelinde de bu düşünce yatıyormuş, erkekler, cinsel organlarını bu taştan bina ile özdeşleştirip onu büyüttükçe kendilerini de büyümüş hissederlermiş. Gökdelen sayısının fazlalığını da dünyanın fallosantrikliği ile açıklayabiliriz)
        

        Her kadının en az 100 çift ayakkabısı olması gerekmiş gibi her erkeğin en az 25 cm penisi (bir de damarlı) olması gerektiği gibi bir şehir efsanesi yaratılmış. 
          
         Sanki dünya dediğin cennet, bizler huri, tek derdimiz de erkeklerin küçük penisli olması. Ya benim kalp de pek küçükmüş ya da amanın kulağım pek büyükmüş, ölçtüm x cm çıktı, oysa arkadaşınki y cm denilmiyor da vücutta kapladığı alan belki % 1 bile olmayan bir uzuv onca ölçme tartma işine alet ediliyor? Ayrıca nasıl, ne şekilde, ne koşullarda ölçeceksin. İnik halini mi ölçeceğiz? Yoksa mastürbasyonu yaptık, aletimizi büyüttük, şimdi elimize cetveli alıp ölçüyoruz, çıkan sonucu bir yere yazıp arkadaşlarımızın sonuçları ile karşılaştırıyoruz gibi bir kural mı var?
           
          Ayrıca madem önemli bir şey, niye kız istemelerde erkeğin işi gücü, maaşı sorularından sonra acaba oğlumuzun kaç cm penisi var diye sorulmuyor. Madem önemli sorulsun. Eğer standartların altında ise o adama kız verilmesin. Böylece küçük uzuvlu bireylerin oluşması olasılığı azaltılır, yeni nesiller daha büyük uzuvlarla doğar ve sorunu kökünden çözmüş oluruz. 

19 Nisan 2012 Perşembe

HAYALLERDE KALAN ERKEK



       Kendi cenazemi planladıktan sonra kendi düğünümü de planlamalıyım. Tabi bundan önce ideal kocamı tanımlamalıyım.
  Düğüne 10 cm topuklu ayakkabı giysem, ee aramızda da bir 5 cm bulunsa, bana en azından 1.80 lik adam lazım. Aşağısı vallahi kurtarmaz. Mahzun Kırmızıgül “sarışın, esmeri ne de kumralı, benim için en güzeli insan olanı” dese de ben Mahzun olmadığıma göre benim için önem taşıyabilir ten rengi. Kumral insan nasıl olur hiç ayırt edemediğimden kumral istemem. Sarışınlar vukuatlı olurlar ama olur yani... Lakin Rus sarısı istemem. O kadar açık sarı iyi durmaz yanımda. Şöyle Bradvari bir sarışınlık olsun. Beyazlar için de süt beyazı dışında renk skalasında yer alan her beyaz olur. Esmerler... En sevdiklerim :)
      Geniş ve yüksek alnı olmalı (geniş alınlılar merhametli, yüksek alınlılar zeki olurlarmış). Tabi kararında olsun bunlar, Konya ovası gibi olmasın. Göz rengine gelirsek... Çiğ renkler olmasın, açık yeşil, açık mavi olmaz. Çağla yeşili olur, okyanus mavisi olur, kahverengi de olur... Boy, ten, göz bitti, gelelim saçlara... Uzun saçlı, havuç kafalı, bonus kafalı insanlar benden uzak Allah’a yakın olsunlar. Dudaklar için çok şey demeyeceğim, bal dudaklı ya da yok dudaklı olmadığı sürece her şekil kabulümdür. Güzel gülebilmesi için güzel dişleri olmalı tabi. Kaşlar... Hilal şeklinde olmasın, tek kaş olmasın, incecik olmasın. Kepçe olmadığı sürece kulaklara da çok takılmam. Mümkünse küpe takılmamış olsun ama. Burun büyük olmasın, kemerli olmasın, kalkık olmasın. Hokka gibi olmasa da olur.
      Sakal, bıyık mevzusuna gelirsek, hacı sakalı istemem, çember sakal olmaz, sadece çenede bırakılmış küçük kıl yığını da olmaz, öyle garip şekiller istemem. Ya sinekkaydı ya top sakal ya da sadece bıyık olsun. Kirli sakal da olur. Olur olur güzel olur :)
      Yüzümüzü belirginleştirdikten sonra gelelim vücudumuza... Kaslı olsun ama dünya vücut geliştirme şampiyonu gibi bir şey arzulamıyorum. Baklava dilimlerine de gerek yok. Hatta az olması kaydıyla göbekli de olur yani. Geniş omuz istiyorum. Dar kalça olmaz nokta. Hele o çöp bacaklı adamlar... Değil onlarla evlenmek, gördüğümde bacaklarını kırmadığıma dua etsinler. Benden ince bacaklı erkekler var ya, yapılır mı bu bana. 
       Elleri unuttuk ya. Dolma gibi parmaklı adam istemem, uzun parmakları olsun. Elinin üstünde kıl, tüy vb. olmasın demeyeyim de çok olmasın. Aslında adam da çok kıllı olmasın. Hele ki göğsünde hiç kıl olmasın. Artık ağda mı yapar, epilasyon mu bilemem ama o kılları orada istemem. Biz onlar için nerelerimizi alıyoruz, onlar da şuncacık bir fedakârlıkta bulunsun.
       Ses, ses, ses... Orta halli bir adamı karizma yapıp, cillop gibi oğlanları yerin dibine sokabilen ses. Tiyatrocularda olduğu gibi güçlü, güven verici bir sesi olsun. Türkü söyleyebilsin mesela. Ah bir ateş ver ile karlı kayın ormanını söyleyebilsin yeter. Türküler de aile toplantıları, yılbaşı vb. etkinlikler için gerekli.
     Adamın bedenin tanımlamaktan kişilik özelliklerine sıra gelmedi. Bu kadar şekilci olursam olacağı budur. İşin kötüsü bu özelliklere sahip adamın bulunmaması. Hani ilkokuldayken dağ çiz denildiğinde kocaman bir üçgen çizeriz, oysa doğada böyle kusursuz üçgen şeklinde bir dağ bulmak imkansızdır. Benim kabataslak ifade ettiğim adamı doğada bulma ihtimalim de üçgen şeklinde dağ bulmaya yakın. Gene de umudunu kaybetme Poena. Yeterince uslu bir çocuk olursan üçgen şeklinde dağ bulabilir, bonus olarak o dağda şirinleri bile görebilirsin.