27 Eylül 2012 Perşembe

Kelebek Ömürlü Şeyler...




Açım....Vallahi açım... Ama tokluğun karşıtı olan açlık hali değil. Tatlıya açım, kahveye açım, patates kızartmasına açım, pastaya açım. Kısacası benim açlığım yeme özgürlüğüme. İlaca başlayalı 4 gün oldu. Bol bol ot yiyorum, bir de ekmek, bir de ev yemekleri. Ve bol bol su. Günde neredeyse 3 litreye yakın su içiyorum. Hem karnı tok tutuyor hem ne cildin nemli kalmasına yardımcı oluyor. Ama bu kadar su içince karnımın şişliği hiç inmiyor. İçimde bir okyanus var sanki.
          Sadece ot, su, ekmek demiştim ya, yalan söyledim. İtiraf ediyorum birkaç tane gofret yedim bugün. Ama çok tatlı değillerdi. Hatta tatları samana yakındı. Ama o kahverengini ve kokuyu duyunca dayanamadım. Çok pişmanım doktor. Ama haftaya kadar tatlı yok, söz veriyorum. Uyuşturucu bırakmak isteyenlere bile düşük dozda ilaç veriliyor. Benim kadim dostum tatlıyı birden bırakmam beklenemez, değil mi?
         Hem ilacın işe yaracağı kesin mi? Roac okumalarıma göre ilaç sivilceler için mucize olabilir ama izler konusunda şüphelerim var. Kullananların bazıları ilaç süresince izlerin geçmediğini, daha sonra ek bir roac kürü ya da peeling gibi uygulamalara ihtiyaç duyduklarını yazmış. Buna rağmen eskisine göre çok olmamakla birlikte izi kalan da varmış. Fondötene devam yani.
 
   4 günde vücudumda ne oldu peki? Öncelikle herhangi bir kuruma olmadı. Hametan yüzünden yüzüm daha da yağlanmış bile olabilir. Dudaklarıma da günde 5 defa niveayı sürdüm. Onda da bir sorun yok şimdi. Aslında bir tane küçük uçuk benzeri bir şey çıktı. İlacın etkilerinden korktum ondan galiba, ama geçti şimdi. Burnum kanamasın diye her gece yatmadan önce kulak çöpüyle burnumun içine hametan sürüyorum. Okuduklarıma göre burun kanmaları birkaç defa oluyormuş. Krem bir işe yarar mı bilmiyorum. Ben kanımın akmasına dayanamam inşallah kanamaz ya da ben evdeyken kanar. Ufak tefek sivilceler çıkmaya başladı çenemde. Ancak bunlar normal sivilce takvimine uymuyorlar. Sivilce dediğin 1 gün önceden varlığını hissettirir, bir kızarıklık, şişlik olur. Ertesi gün o ortaya çıkar ve büyümüye başlar. Büyümesi cilde göre 1-2 gün devam eder sonra da sivilce kurur demi. Ama ilacın 2. günündeydim, sabah yüzümü yıkadım, herhangi bir şey yoktu. Sonra öğlen yüzümü baktığımda çenemde 2 tane sivilce gördüm. Biri o kadar küçüktü ki herhalde hayatımdaki en minik sivilcemdi. Akşam yüzüme baktığımda bunlar bayağı büyümüşlerdi. Gece baktığımda ise küçülmüşlerdi. Sabah kalkıp bakayım sıfatıma, eğer kötüyse gitmem okula dedim(devam zorunluluğum yok nasılsa, 6sütunda okumanın avantajı). Sabah kalktım sivilceler kaybolmuştu.Kelebek gibi sivilcelerim oldu. 1 gün içinde hem doğuyor hem de ölüyorlar.Bugün de sabah yüzümde bir şey yoktu. Kalktım gittim okula. Öğlen tuvalete uğradığımda ne göreyim, çenemde 1 sivilce belirmiş. Sonraki 2 ders boyunca elim çenemde durmak zorunda kaldım. Şimdi onların sayısı 5 i buldu. Sabaha kadar geçerler umarım. Yarın 7 saat ders var. Hepsi de önemli.
        Roac senle bir anlaşma yapsak. Sen haftaiçi hiç sivilce çıkarma, cuma akşamı kus yüzümde ne varsa. Sonra onları pazar gecesi yok et. Nolur karşılıklı uyalım şu anlaşmaya.

24 Eylül 2012 Pazartesi

Oyyy Ben Öleemmm (mi?)


        İşte o kutlu gün geldi. Mucizevi ilaç roaccutane artık ellerimde (aslında kendisi değil muadili aknetrent). Mucize mi felaket mi getirdi bana bilemedim ki. İlaca ulaşabilmek için önce harbi sivilceli bir cilde, doktoru bu ilacı yazmaya yöneltecek ikna kabiliyetine ve bir de kan testine ihtiyaç var. Eee malumunuz sivilce lekesinin alası bende. İkna kabiliyetim yoktu ama o gün iyi günümdeydim. İsotrexin bir işe yaramadı, yüzümdeki yağlanmayı bile azaltmadı diye çıktım doktorun karşısına.Kadın 'Ben en etkili ilaçları verdim bundan ötesi oral yolla alınanlar.. roaccutane gibi'. Ben durdurmasam o daha sayacaktı, ama roac ı duyan ben 'onu verin o zaman' diye atladım. Kadın hemen tamam dedi, çok kolay oldu yav. Kolay elde ettiğim hiçbir şey de bana yaramıyor. ÖSS'de 6sütuna da çok zorlanmadan girmiştim, hem de ilk senede. Ama benim kapasitem oraya kadarmış, anladım. ÖSS de çalışmam gereken konularla beynim doldu. Şimdi çoğu hiçbir işime yaramayan bilgiler yüzünden hukuk konuları aklıma girmiyor. Sömürdü beni ÖSS. Posamı da aldı 6sütuna fırlattı. O da hukuk kitaplarıyla, sürekli değişen kanun ve khk lar ile göçertti beni. Oldum mu ben bir ezik. Ama bu ezik insanın kolestrolü sınırı aşmış. Maksimum 200 olması gerekirken 232 çıktı. Doktor 'Benim için trigliserit daha önemli' dedi de alabildim ilacı. 'İlacı veriyorum ama diyet yapman lazım' deyip her zamanki gibi '1 ay sonra kontrole gel' cümlesiyle uğurlandım.
         Diyet kelimesi kulağa ne kadar tanıdık geliyor değil mi? Ama bu diyet, yaza yakın başlanılan 3-5 kilo vereyim de bikini giyeyim düşüncesiyle yapılan yemeyi biraz azaltma faaliyeti değil. Roac tedavi süresince vücuttaki yağı kana karıştırıyor, ee benim zaten kolestrol yüksek çıkmış bir de roac eklenince ben, kendi kendine yetecek kadar besin kaynağına sahip ülkemde aç yaşamaya zorlanıyorum. Aslında rokutan diye okunmamalı 'yok ulan' denmeli bu ilaca. Neye elimi attıysam bir yasağa çarptım:   
       Et yok (Et çok yemem ama yasssaakk kardeşim deyince canım mangal çekmedi değil), tereyağı (anam zorla yedirtmeye çalışırdı. Artık yüksek perdeden bir sesle yasak o bana diyebilirim), çikolata yok(hayııııırrrr), tatlı yok, pasta yok(şimdi tatlı ayrı, pasta ayrı benim için), börek yok, yağlı yemek yok, kola yok, kahve yok, fast food yok, fazla A vitamini almak yok(roac da bol bol var, bir de sen alıp sınırları zorlama), sucuk-salam-sosis yok. Ha bir de çocuk yapmak yok. Bir kağıt imzalatıyorlar tedavi süresince ve tedaviden sonra 1 ay süreyle çocuk doğurmayacaksın diye. Sakat doğum olabilirmiş. Bir de o kağıdı eczacıya vermek gerekiyormuş. Ben bilmiyor idim (gerçi kağıdın arkasında yazıyor ama ben önemli değildir diye düşündüm) eczacı da istemedi, sonra akşam aradı getir o kağıdı diye.
          Bana yiyecek ne kaldı: yeşil olan her şey, meyveler, az yağlı peynir/yoğurt/süt, baklagiller, tavuk, balık, bir de sınırsız su :)
           Eee ben öleyim, vallahi öleyim. İlacın yan etkilerinden biri de depresyon ve intihar eğilimi zaten. Şimdi, şu yenilebilecek ot, börtü böcek listesini gördükten sonra açlığa mahkum olduğunu anlayan insan evladı, onuruyla intihar etmek istemiştir herhalde. İlacın  başlangıçta, deri altında çıkması muhtemel sivilceleri oldukça kısa bir sürede deri üstüne çıkarması (halk arasında kusma deniyor buna) ile ulan bu ilaç da fayda etmedi diye düşünen insanın intihar fikri güçlenmiştir. Ama sana bir güzellik yapacağım roaccutane. Önümüzdeki aylarda intihar edersem müsebbibi sen değilsin, benim aciz ruhumdur. Çünkü kusma aşamasından sonra sönme aşaması da var, azıcık sabretmek gerek, sivilcesiz günler yakındır evlat.
       Roac ı istememin bir sebebi de hap olmasıydı. Sürekli yüzüme bir şeyler sürmekten bunalmıştım. Benzamycin, azelderm, isotrexin... Hepsinin belli bir süre yüzde kalması gerek, sabah akşam sür diyorlar, ee ben ne ara dışarı çıkacağım. Güneşe karşı pek hassas bunlar. Bir keresinde benzi yi sürüp balkona çıktım, yüzüm kızardı. Oysaki 10 dk ya durdum ya durmadım. Ayrıca ilacı sürmeden önce ve sonra yüzü yıkamak gerek, bir de makyajı temizlemek için yıkıyorum. Sürekli yüz yıkayınca bünye daha fazla yağ salgılıyor, daha fazla yağ daha fazla sivilce demek. Her şey birbirini tetikliyor yani. Amazon Ormanları'ndaki bir kelebeğin kanat çırpışı nedeniyle, Tr deki Poena'nın yüzünde 1 sivilce daha çıkıyor.
       Ben ne güzel artık bir şeyler sürmekten kurtuldum dedim ama fena yanıldım. Vücudum için ayrı, yüzüm için ayrı bir ürün verdi. Sabah, öğle, akşam sür. Ulan sabah öğle akşam için yiyecek yemeğim yok ama sürecek kremlerim var. Aç ayı nasıl sürsün bunları. Akşam yüz kremini bir deneyeyim dedim. Kırkpınar yağlı güreşlerine katılacak kıvama geldim. Üzerinden 3 saat geçti hala parıl parıl parlıyorum.
       Hafta sonunu roac ile ilgili yazılar okuyarak geçirdim. Herkesin ortak hissi panik ve endişe hali. Başlayanlar intihar ediyormuş, çocuk sahibi olamıyormuş bla bla. Bunlar doğru değil de ( belki doğru ne biliyorsun, 1 hap yutunca kendini roac alimi mi sandın?) yüz ve dudak kuruluğunu herkes yaşamış. Bunun dışında ruh hali düzelen de var, ilaç boyunca depresif depresif takılan da. Ağlama nöbetleri, aşırı duygusallık falan oluyormuş (lan amfinin ortasında kriz gelirse ne yapcam, ben ki aile arkadaş çevresinde bile ağlayamam tutarım kendimi, daha geçen gün çok ağlıyor diye Esra Ceyhan'a laf ettim bende şimdi 250 kişilik sınıfımda ağlayacağım. Ahhhh ahhh büyük laf etmeyecektin Poena ). İlaç neticesinde zayıflayan da var, aynı kalan da.
      Ama arap dudağı baki, onu herkes yaşamış. Bende hemen nivea hypo care (okuduklarımdan çıkardım) ve  neutrogena nin el ve dudak kremini aldım. Akşam da ilaca başladım. Kendimi hametan pomada ve dudak kremine boğdum. Kızın biri 3 günde dudaklarım kurudu yazmıştı. Dünya bile 7 günde yaratılmışken 3 günde etki eden ilaç olur mu ki? Kafamda hep sorular... Ne olacak, nasıl geçecek bunlar? Ve ne yiyeceğim lan ben?

22 Eylül 2012 Cumartesi

Akıllara Zarar Rüyalar


          Bugünlerde Aamir Khan'a takmış durumdayım. Adama olan ilgi ve alakam, bir ünlü aşkının doğuşu ve devamı niteliğinde yazılar yazacaktım ama tembellik ruhumu esir aldı. Dün kendisini rüyamda görme şerefine nail olunca bu yazı dizisini mutlaka yazmam gerektiğini anladım. Hem içimde tuttukça aşkın gücü artıyor sanki. Hatta bununla ilgili bir hikaye de vardı. Leyla ile Mecnun da geçiyordu(dizi olan değil, hikaye belki de efsane olanında). Leyla ile arkadaşları bir çadırda ( o zamanlar yok tabi cafe falan) oturmuş konuşuyorlar. Laf bir şekilde Mecnun ve onun büyük aşkına geliyor. Kızlar Leyla'ya soruyorlar " Sen mi Kays'ı daha çok sevdin yoksa o mu seni?". Leyla "Elbette ben sevdim" diye cevaplıyor. Kızlar bunun üzerine çok şaşırıyorlar. " Nasıl böyle dersin? Adam senin yüzünden mecnuna dönmüş, kendini çöllere vurmuşken" Leyla belki hüzünlü belki mağrur cevap verir:" Mecnun aşkımızı dile getirdi. Rastladığı herkese, çöldeki kurda kuşa bile anlattı. Oysa aşka giz gerek. Ben ona olan aşkımı kimselere demedim,içimde tuttum. Onu kendi içimde büyüttüm ve onda yandım. Bundandır benim onu daha çok sevişim..." İşte bende Leyla gibi yanmamak için aşkımı dile getirmeliyim, Mecnun olup kendimi çöle vuramasam da bloga yazılar dizmeliyim. Tabi şimdi değil. Önce rüyamı anlatayım.
         Şimdi rüyamda Aamir Khan Türkiye'ye gelmiş ( Normalde hiç gelmemiş, gelmeye niyeti var mı bilemem. Ama gelsin isterdim. Hatta zengin olup Aamir'in filmlerini Tr'de vizyona sokmak gibi hayaller kurdum. Rüyamda buraya gelmiş olmasında bu arzumun bir etkisi olmuş). ATV'de bir zamanlar Esra Ceyhan'ın programı vardı, Aamir ona katılacakmış. O program yayından kalkalı bayağı olmuştu niye o kadını seçtim anlamadım. Ayrıca koskoca Aamir niye gündüz kuşağındaki ağlak bir kadının programına çıksın? Adamı sevsem de içten içe aşağılıyor muyum onu? Gündüz kuşağına çıkacak kadar basit mi görüyorum? ( Keşke Freud yaşasaydı. Beraber incelerdik rüyalarımı.Yaşasın rüya analizi) Neyse adamı çıkarttım programa. Kendisi kot pantolon ve gömlek giymiş. Gömleğin ütüsüz olduğu dikkatimi çekiyor hemen. Rüyamda iken niye ütüsüz gömlek giymiş ki bu adam diyorum ( Aslında kot pantolon giymiş erkeği de sevmem. Lan yoksa ben bu adamı sevmiyor muyum?) . Daha sonra bu bir rüya olmalı diye düşünüyorum Aamir niye çıksın bu programa diyorum ( rüya içinde rüya gördüğümü düşünüyorum. O zaman bilinçaltım Aamir'in Tr ye hiç gelmeyeceğine inanıyor. O zaman ben boşu boşuna zengin olup onu Tr ye getirme hayali kuruyorum. O zaman ben boşu boşuna hayal kuruyorum. Daha kendi hayalimi, kendime bile inandıramıyorum ki ben). Gerçek  hayatımda ( sanki gerçek olmayan hayatım var da ) Aamir'e özel bir face açıp onunla ilgili tüm sayfa ve grupları beğendim. Rüyamda da face girip bakayım eğer Aamir gerçekten Tr ye geldi ve bu programa katıldı ise birileri yorum yapmıştır diyerek face e giriyorum. Ama kimsenin bir şey yazmadığını görüyorum. Acaba ben mi yazsam diye düşünürken uyanıyorum.
          Tüm rüyam bu işte. Adamı rüyamda göreyim diye filmlerini yatmadan önce izliyordum. Film müziklerini indirip tekrar tekrar dinledim.. Kendisini keşfedeli 40 gün falan oldu. Normalde etkilendiğim şeyleri ya da kişileri rüyamda görürüm. Niye hiç görmedim diye üzülüyordum. Bir de rüya gerçeği diye bir şey var ya. Hani gerçek hayatta adamı görme imkanın olmaz ama rüyana girer, gelir oturur yanına güzel güzel konuşursunuz ya da o sırılsıklam aşıktır sana ,sen yüz vermiyorsundur falan. Ne güzel bir haldir o. İnsanın uyandığına lanet edesi gelir. Gözlerini kapatıp geri dönmek istersin ama o çooooktannn gitmiştir. Şöyle bir ağlamaklı olursun. İşte böyle bir rüya romansı yaşamak istiyordum Aamir'le. Ama gele gele kot pantolonlu, ütüsüz gömlek giymiş yeni yetme imajıyla çıktı karşıma. Biliçaltımın içine sıçayım emi. Rüyalarımda bile mutluluk yok bana. Kendi idim/süper egom karşı bana.  Aslında adam evli, güzel olmayan bir kadınla. Ve ben sürekli niye evlendin bu kadınla diye kavga ediyorum adamın fotoğrafları ile. Süper egom güzellik fanidir, bak güzel dediğin Aamir'i bile bir kot bir ütüsüz gömlek uğruna beğenmeyebilirsin demeye mi getirdi? Belki de Kiran'da benim göremediğim bir güzellik var. Şekilciliği bırakıp iç güzelliğine mi bakayım yani. Ya da sen de çirkinsin Poena, ama güzel bir eşle evlenebilirsin diye düşünmüş de olabilir bilinçaltım. Allah aşkına ne demek istiyorsanız açıkça söyleseniz, böyle semboller falan uğraştırmasanız. Tamam rüya analizini seviyorum ama analizi tek bir sonuca indirgeyemiyorum ki. Hep bir ' böyle olabilir, ama böyle de olabilir, hatta şöyle de olabilir' durumu oluşuyor. Aklım karışıyor. Zihnim bulanıyor..... Napsam ki?


NOT: Resimdeki zat Aamir Khan. (Keşke rüyama da bu halinle gireydin!!!)
NOT2: Esra Ceyhan hala hayatta imiş. Ama kanal7 ye geçmiş. Başından acıklı olaylar da geçmiş. O programda da sürekli ağlıyorlardı. Esra Ceyhan denilince aklıma hep ağlamaya 5 kala yüz hali geliyor zaten.

13 Eylül 2012 Perşembe

Sana Bir Tavsiye Vereyim Mi?

           Sonunda sınırsız internete kavuştum. Aslında kavuşalı bir ayı aştı ama ben film dünyasına daldım da çıkamadım. Vodafonelu iken 5 gb lık kotayı aşamayan ben, daha 1 ay dolmadan 65 gb yaptım. Neden? Çünkü günde 1 değil, 2 değil, 3 film birden izledim. (Gazetelerin promosyon ürün reklamlarına benzedi .. 30 değil, 25 değil, sadece 20 kupona...ıyykkk). Göz doktoruna kontrole gittiğimde gözlük numaram Türkiye'nin işsizlik oranından bile fazla büyümüş olacak. Ben sivilceli...Ben şişman...Ben kör... İç sesimi (ses değil yahu sesler) bastırmak için dinlediğim yüksek sesli müzikler yüzünden sağır da olacağım. Konuşmayı da sevmediğime göre kendimi yeni Helen Keller ilan edebilirim. Tabi onun yalnızca çocukluk hali olabilirim. Çünkü kadındaki gelişme, ilerleme evreleri bende yok. Kadın kör, sağır ve dilsizken 5 dil öğrenmiş, ben hala İngilizce bile bilmiyorum.
        
      
          Doktorum 1 ay sonra gel demişti, bende bu daveti karşılıksız bırakmayıp gittim tabi. Bu ilaçlar daha fazla sivilce çıkartır diye uyarmıştı. Ama bende normalin üstünde bir şey olmadı. Belki de benim vücudum zaten ekstrem seviyede sivilce ürettiğinden ilaç "Abla ben senin hormanlarının düzeyine erişemem" demiştir. Monodoksu bırakıp isotrexine başla dedi, her zamanki gibi 1 ay sonrasına gene görüşelim cümlesini ekledi. İsot u da 20 gündür kullanıyorum ama bir halt olduğu yok. Daha az sivilce çıkıyor ama benim öncelikli sorunum izler idi. Onlar da hala yerlerindeler. Sivilce bitmeden izlerin tedavisine geçilmiyor. İzler gitmeden ben mutlu olamıyorum. Hayat mutsuzken hiç çekilmiyor. Nihayetinde acı çekmeden ölünmüyor azizim....
         Bir sonraki gidişimde roaccutane vermesi için yalvaracağım artık. O da aktif sivilceler için bir ilaç ama izlere de iyi gelir diye umuyorum.  İlaç vücuda ne yapıyorsa artık onu kullanırken ve bıraktıktan sonraki birkaç ay gebe kalınmaması tavsiye ediliyor. Bu izleri geçireceksen bir ömür boyu hamile kalmayabilirim. Zaten çocuk da istemiyordum, bahanem olur.
        
            İlaç karaciğer üzerinde de tahribat yapabildiğinden kan testi yapıldıktan sonra veriliyormuş. İstersen tüm organlarımı tahrip et (Doğmamış çocuğumdan, şunca yıldır benimle yaşayan organlarımdan vazgeçiyorum. Daha ne yapayım laaaann... Gitsenize yüzümden...). Netice de kimse karaciğerin pek güzelmiş, rengine bayıldım, kalbine pek yakışmış demiyor ama şu lanet izleri herkes görüyor. Veeee  o herkes sürekli tavsiyede bulunuyor. Sanki 6 yıllık tıp eğitiminin üzerine sivilce konusunda master yapmışlar gibi 7 den 70 e tüm kuzenler, komşular, eczacı (sinir herif..), bakkal vb. bilumum yurdum insanı bir şeyler sayıyor. Ulan bu kadar çözüm yolu varsa yalnızca  benim doktor mu habersiz bunlardan?
     
          Bir de tavsiyeye başlamadan önce ayyy senin yüzüne ne olmuş demiyorlar mı? (Ne olmuşsa olmuş yani. Varolan durumu niye dile getiriyorsun? Sanki ben görmüyorum onları. Sanki ben bilmiyorum onların varlığını. Sen 5 dk sonra unutacaksın,görmeyeceksin. Oysa ben sürekli onlarlayım) İçimden küfürleri sıralarken dilim sivilce işte geçer gibi abuk sabuk cümleler sıralıyor.
     
              Bu kadar tavsiye meraklısı isen çık tv ye kuzum... Sun bir program. Artık sivilceye mi reçete yazarsın, elim demişken egzama, iktidarsızlık,fıtığa bakayım, her şeyin çaresi bende mi dersin bilemem. Ama ne olur rahat bırak artık beni....