21 Mart 2013 Perşembe

Halamın Mirası....



        'Halam öldü mirasçı olabilir miyim?' soruna cevap olarak google neden beni yönlendirdi bilmiyorum ama adamım doğru yerdesin. Gerçi sen çoktan paranı ya da havanı almışsındır fakat diğer mirasbekleyiciler için amme hizmetinde bulunalım ve bu soruya bir cevap arayalım.
       Şimdi halanın yazılı bir vasiyetnamesi varsa öncelikle ona bakılır. Ülkemizde yaşayan halalar tarfından pek tercih edilmeyen bu sistemi daha sonra değinmek üzere bir kenara bırakıyorum.
      Eğer halanın vasiyetnamesi yoksa yasal mirasçılık dediğimiz durum ortaya çıkar. Yasal mirasçılık kişinin kan hısımlarının mirasçı olmasıdır. Ölenin akrabaları zümre dediğimiz belirli sınıflara ayrılır. Bu sınıflar belli oranda ve belli bir sıraya göre mirasçı olabilirler. Türk hukukunda 3. zümreye kadar akrabaların mirasçı olması mümkündür. Eğer 4. zümredeysen mirasçı olamazsın. Bunu yanısıra zümreler birarada da mirasçı olamaz. Öncelikle 1. zümrede biri var mı diye bakılır, eğer varsa miras bu zümredekiler belirli oranlara göre paylaşır. 1. zümrede mirasçı varsa 2. ve 3. zümre bir şey alamaz. Eğer 1. zümrede hiç kimse yoksa miras 2. zümreye geçer, orada varolanlar mirası paylaşırlar. 2. zümrede mirasçı varsa 3. zümredekiler ofsayta düşer ve pay alamazlar. Eğer 2. zümrede de hiç kimse yoksa miras 3. zümreye geçer ve oradakiler mirası paylaşır. Hadi diyelim bu garip mirasçının 1., 2. ve 3. zümrede mirasçısı yok, miras hukuku gereği miras 4. zümreye geçmez. İşte tam bu noktada devlet baba ortaya çıkar, bu adam sahipsüz değüldür der, önce cenazeyi kimsesizler mezarlığına defneder sonra da mirasını cebine...
     1. zümre, 2. zümre deyip duruyoruz ama nedir bu zümre? Zümre dediğimiz şey mirasbırakanın( yani mevtanın) akrabalarının belli bir düzene göre sınıflandırılmış hali. Soyağacı gibi bir şey. 1. zümre mirasbırakanın altsoyudur: çocukları, torunları, torun çocukları, torunun torunu, onun börtüsü, onun böceği...
     Eğer mirasbırakanın bir çocuğu varsa bizim yeğen mirastan pay alamaz. İşte çocuğun çocuğu, torunun çocuğu vb. varsa da pay alamaz. Tamam mı yeğen?
     Eğer bu halanın hiçbir çocuğu, torunu vb. yoksa yani 1. zümre mirasçısı yoksa miras 2. zümreye geçer. 2. zümrede kimler var bakalım? Ana, baba, kardeşler, yeğenler, yeğen çocukları... Ahanda bir yeğen lafı geçti diye bizim yeğen sevinmeye başlayabilir. Ancak başka bir miras hukuku ilkesine göre (zümre başlarının önceliği ilişkisi) eğer anne VE baba hayatta ise sen pay alamazsın yeğen. Burada VE kısmı önemli çünkü eğer anne ve babadan yalnızca biri yaşıyorsa gene pay alma imkanı doğar. Tabi bazı başka ölümlere de gerek var.
     3.zümreye girmeyeyim çünkü bizim 2. zümrede en az 1 mirasçımız yani yeğen var. Kısaca değinecek olursak 3. zümrede de büyükanneler, büyükbabalar, amcalari teyzeler, halalar, dayılar, kuzenler vb. var.
      Şimdi durumu somutlaştırmak için bir kurpratik tasarlayalım:
     Ali ve Ayşe evliler. Bunların Ferhat, Mecnun ve Şehrazat adında 3 çocukları var. Ferhat ise Şirin ile evli. Bunların ise Yavuz, Sultan ve Selim adında 3 çocukları var. Mecnun ise bilindiğ üzere Leyla ile evli ve onları da Fatih, Mehmet ve Avni adında 3 çocukları var. Şehrazat ise Onur ile evli ( Şehriyar diyeceğim sandınız demi ama ters köşeye yatırdım. Binbir Gece'ye selam olsun). Bunların ise Dünyazad, Masal ve Peri adında 3 çocukları var. Bunlar aile geleneği gibi niye sürekli 3 çocuk doğurmuşlar denilebilir. Cevap başbakan öyle istedi diye, 3 ün hikmeti ne ise artık.
      Bizim ölen halamız Şehrazat. Miraz peşindeki yeğenimiz de Yavuz. Yavuz mirası nasıl alır?
      Öncelikle Şehrazatın 1. zümre mirasçısı var mı ona bakılır. 1.zümre mirasçıları kim idi? Mirasbırakanın altsoyu. Yani Çocukları, torunları vb. Şehrazat'ın 1.zümre mirasçıları Dünyazad, Masal ve Peri. Bunlar ve varsa bunların çocukları, torunları falan ölmüş olmalı. Artık doğal yollarla mı ölürler, kim vurduya mı giderler bilemem. Orasını sen düşün Yavuz. Ama bilesin ki bunlardan biri bile yaşarsa sen miras alamazsın.
     Doğal veya doğal olmayan yollarla 1. zümrede kimse kalmadı. O zaman ne olur? Miras 2. zümreye geçer. 2. zümrede kimler var bakalım: Ali, Ayşe, Mecnun, Ferhat, Yavuz, Sultan, Selim, Fatih, Mehmet, Avni (Amanın pek de kalabalıkmış burası). Ben  az önce  ne dedim? Zümre içinde öncelik vardır, eğer zümre başları yaşıyorsa (örneğimizde Ali ve Ayşe) onların altsoyları pay alamaz. Ama Ali Ve Ayşe dedim. Bunlardan biri ölmüşse ölenin payı onun altsoyuna geçer. Yani Ali ölmüşse onun payı çocuklarına, torunlarına geçer( zümre iç halefiyet ilkesi). Biz kabul edelim ki Ali de Ayşe de ölmüş. O zaman miras kime kalır? Ferhat ve Mecnun'a. Nedennnn? Zümre içi öncelik. Eğer mirasbırakana senden daha yakın biri varsa pay falan alamazsın kardeşim. Ama demokraside çare tükenmez. Eğer senin üstsoyun( anne, baba) ölmüşse sen onun yerine geçersin. Hani Ali ve Ayşe ölünce onların yerine Ferhat ve Mecnun geçmişti ya Ferhat ölmüşse onun payı çocuklarına, Mecnun ölmüşse de onun payı kendi çocuklarına geçer.
      Şimdi yeğen Yavuz'un pay alması içn ortadan kaldırılacakları belirleyelim:
  1. zümre mirasçıları Dünyazad, Peri, Masal
  2. zümrede Ali ve/veya Ayşe, Ferhat
 Eğer bunlar mirasbırakandan önce ölürse Yavuz pay alır. Yalnız diğer mirasçılarla birlikte ( Şehrazat'ın eşi Onur, yaşıyorsa Ali/Ayşe, amcası Ferhat, amcası ölmüşse çocukları Fatih, Mehmet ve Avni, ayrıca kendi kardeşleri Sultan ve Selim) pay alcağı için ulan hiç almasaydım daha iyiydi diyecek hale gelir. En iyisi biz küçük bir katliam yapalım. Şehrazat'ın ölümüne yakın anne acısıyla çocukları Dünyazad, Masal ve Peri yok oldu diyelim. Ali ve Ayşe yaşlılıktan ölsün. Amca Mecnun zaten çöle düşmüştü onu gaip ilan ederiz, çocukları Fatih, Mehmet ve Avni bu kederden ölür zaten. Sultan ve Selim'e de bir el atarsın Yavuz tüm miras sana kalır. Ancak Şehrazat ölmden önce gerçekleşmeli bu ölümler.
     Ayrıca tüm bu ihtimaller Şehrazat'ın yazılı vasiyetnamesi olmamaı ihtimali üzerine kurulu. Eğer halanın bir vasiyetnamesi veya miras sözleşmesi varsa ve senin adın bu belgelerde hiç geçmiyorsa Yavuz için söylenecek tek söz kalır. Onun için de bknz. Babayı almak

9 Mart 2013 Cumartesi

Uzlaşı...



     Yine bir hastane yazısıyla karşı karşıyasınız okuyucular. Tabi hastane öncesi gelişmeleri yazmalıyım. Roac a başlayalı 167 gün oldu. Henüz roac kutusuna ulaşmış değilim. Ama zoretanin ve aknetrent bağımlısı sayılabilirim.
     Geçen aylara oranla vücudumda müthiş bir kuruluk var. Güneş cildi, soğuğa göre daha fazla mı kurutuyor acaba? Ya da aldığım doz arttıkça kuruluk artıyor mu? Şu yazıyı okuyan bir doktor bana cevap versin lütfen. Hametan bittiği için 3 gün kadar elime normal krem sürdüm. 2. günde elimde kırmızı kabarcıklar meydana geldi. Ulan ben daha yüzümü düzeltemedim bir de bana el çıkarma diye vücuduma söylenip durdum. Bir de sadece sağ elimde var. O da kuruluktanmış. Krem de neymiş ki deyip vazeline boğdum elimi. Biraz düzeldi gibi. Dudaklarım da iyi. Blistex sayesinde. Ben seni neden daha önce kullanmadım. Nivea ile dudağıma işkence etmişim. Sürdükten sonra dudağımı yalamamayı başarırsam (o kadar güzel bir tadı var ki, çok ferahlatıcı) 40 dk kadar nemlilik sağlıyor. Niveayı da çok kötülemeyeyim renkleri iyi ama nemlilik konusunda blistex ayarında değiller. En azından roac kullanırken yetersiz kalıyorlar. Saçlarımı da ihmal ettim. Onlar da sağolsunlar hemen nota verdiler bana. Kuruluktan kepeklenme oluştu. Hemen eczanaye koşup bepanthene ve evigen aldım. Eski hallerine geri döndüler. İlaç bittikten sonra da bunları yapmak zorunda kalmam umarım. Saça ayrı ilaç, ele ayrı ilaç, vücuda başka krem, yüze başka krem. Bu ne be.
     Perşembe okulu asıp doktora gittim. Bu sefer fondöten düşmanına göründüm. Kendisi gene bulanmış fondötene. Ama bu sefer farklı davrandı. Roac kullanıyorum dedim, yüzüme bile bakmadı, sonra elimdeki kızarıklıkları söyledim, kendisi lütfedip baktı, sonra ilaçtandır deyip bilgisayar ekranına geri döndü. Daha sonra 'Her yiğidin bir yoğurt yiyişi var. Bugün benimkini göreceksin. Ben testten önce ilacı yazıyorum' dedi. Banane senin yiğitliğinden, banane senin yoğurdundan. Sanki çok farklı bir şey yapıyor. Ne yapayım alkış mı tutayım? Yüce buluşunu tüm dünyaya takdirle mi anlatayım? Ne yaptın yani, alt tarafı bir ilaç yazacaksın. Önce, sonra ne farkedecek. Gene de sonuçlar kötü çıkarsa sorun olmaz mı diye uyarı vazifemi yerine getirdim. Olur da ilaç dolasıyla bir zarar görürsem benden günah gitti, ben söylemiştim ona diyebilmek için. Sonuçlar kötü çıksa da doz azaltılmazmış hemen. Ya iyi çıkarsa arttırmak zorunda kalırsanız diye itlik yapacaktım ama her zamanki gibi bu fikir aklıma evde kaldım. Oradayken tamam, teşekkürler deyip çıktım dışarı.
     Sonra eve geldim muhteşem yüzyılı izledim. Orada da şu gerçeği farkettim ki bu tıp dünyası birleşmiyor. Bizim hocalar hep der 2 hukukçunun bulunduğu yerde 3 farklı doktrin olur. Tıpta da aynısı var. Şimdi bu Hürrem'in elindeki kızarıklıklar için önce saraydaki hekim kadını çağırıyorlar o diyor ki çöven otu ve ahlat akdiken otundan bir merhem hazırlayalım. Daha sonra Kanuni'nin süt kardeşi Yahya Efendi geliyor. O da diyor bir merhem hazırlayalım şahtere otu, sarımsak, at kuyruğu otundan. Aynı hastalığa 2 farklı çözüm. Bir birleşin lan. Bir uzlaşın lütfen. Hele bir yumurta meselesi var ki dillere destan. Yumurta kolestrolü yükseltir mi yükseltmez mi? El kadar yumurtayı bir o fikre bir bu fikre sürükleyip durdunuz be. Gerçi bu yumurta da pek tekin değil. Yumurta mı tavuktan çıkar, tavuk mu yumurtadan diye başka ikilemlere de bulaşmış utanmadan.
     Öğleden sonra sonuçlar için gittim. Ben şimdi elimde bu kızarıklıklar belirince (günah çıkarma seansı başlasın....) biraz tatlı yedim. Benim için küçük ama insanlık için büyük biraz. 2 tane halley, 1 tane kakaolu süt kadar biraz. Hemde testten önceki gün. Gerçi ondan önceki günlerde de yedim biraz biraz. Bu ve benzeri sebeplerle kolestrol 273 çıktı. Doktor abur cubur yeme deyip beni postaladı. Bende eve gelir gelmez dankek yedim. Diğer kontrole daha çok var. Zaten bu ayda kullandıktan sonra kullanmam gerek 240 mg kalmış. Onu da haydi haydi verir. İlaç bitince ben ne yapacağım ya. Müthiş bir boşluk beni bekliyor.

2 Mart 2013 Cumartesi

Kalbimi azar azar...



      Ocak bitti, şubat bitti ve mart geldi. Ve geldi ile özlemle martı beklediğim anlaşılmasın. Kediler için önemli ama benim için olağan bir ay yani. En fazla takvimde şubat kısmını yırtarım o. Zaman ne çabuk geçti ya. Ben daha yılbaşını hatırlıyorum. Zaman geçiyor tabi. Bazen iyi, bazen kötü, çoğunlukla da bomboş...
     İlacı kullanalı 160 gün oldu. Ama iyi ki kullanmışım cümlelerini hala sarf edecek konumda değilim. Acaba roac kullanmadım diye mi?  Muadili diye aknetrenti, zoretanini tutuşturup gönderdiler elime. Oysa bir halt olmadı. Hala bir sürü leke var. Çarşamba gününe randevu aldım. Doktor gene diyecek fondöten yasak diye. Sanki ben keyfime sürüyorum. Ben de özledim sabah yataktan kalkınca elimi yüzümü yıkayıp dışarı çıkabilmeyi. Her gün fondöten sürmek için vakit harcamamayı, ya da gün içinde silindi mi, aktı mı diye düşünmemeyi, kıyafet denerken bir yere bulaştı mı diye kontrol etmemeyi, ansızın misafir geldiğinde kapıyı açmak yerine odaya koşup kendimi fondötene bulamamayı.Ama olmuyor işte. Hiçbir şey istediğim gibi olmuyor. Ne beynime ne bedenime sahip olabiliyorum. Puffffff
     İbrahim Paşa ile teselli oluyordum. Onu da elimden aldı bu zalım senaristler. Tarih, dram dizisi olarak başlayıp yer yer gerilim, savaş ve en sonunda korku, gizem türüne girmeyi debaşardılar. Bir büyümüz eksikti o da oldu tam oldu. Biz seviyoruz galiba böyle büyü, cin, gibi olağanüstü şeyleri (Ya da zorla sevdirmeye mi çalışıyorlar). Ama en çok Nigar ve Rüstem Paşa'nın hali beni düşündürüyor. Mr and Mrs Smith misali her ikisi farklı taraflara çalışıyor. Gerçi filmdeki gibi sonda bir aşk hikayesi olmaz,çünkü Rüstem ile Mihrimah'ı baş göz edeceğiz biz. Malkoçoğlu ile Mihrimah'ın arasını da bozdu. Yazık bu Mihrimah'a ya. Taşlıcalı'ya meyletti olmadı, Malkoçoğlu'na gitti olmadı. Garibim sonunda Rüstem'e kaldı. Yazıklanacağım diğer kişi de Lütfi Paşa. Sultan eşi olunca dünyayı fethetsen boş. Kadın bir olmaz diyor öyle kalakalıyorsun paşa.
       Süleyman'a da uykular haram oldu. En çok bunu sevdim. Bir adama onca yıl dostum de, sonra adamı boğdurt, ardından da tek gözyaşı dökme. Olacak iş mi bu. Gerçi günahını almışım, Hürrem için bir sürü şiir yazan Muhibbimiz İbrahim'i de unutmamış ve şu dizeleri yazmış:
"Kalbimi azar azar İbrahim,
Yaktın ama çaresi mümkün değil.
Beni bir ateşe bıraktın ki,
Nemrut'un ateşi ona benzer delil."
 

  Onca yıllık  dostluğu şu 4 dizeye sığdırdın ya aferin sana Süleyman. Gerçekten muhteşemsin. Otur yüz.
     Mr and Mrs Smith'den sonra diğer film atıfı da Fight Club'a olmuş. Aynı zamanda dejavu da söz konusu. Gün gelir devran döner, Hürrem, Mahidevran'dan dayak yediği yolda bu sefer Hatice Sultan'ı döver. Tarih tekerrürden ibarettir diye boşuna demiyorlar. Yeni bölüm fragmanı da yayınlanmış, ama hiçbir şey anlaşılmıyor. Hürrem nasıl yakayı kurtaracak acaba? Çok merak ettim şimdi.