16 Haziran 2012 Cumartesi

Bir doğum günü çocuğunun düşünceleri

        Sabah 10’da kalktım. Zihnimde birkaç gündür dönen sayıya yaklaşık 5 saat önce eriştin Poena dedim. Yirmi bir. 29’a kadar uzanan 20ler serisi. Hani kitap serileri var ya Alacakaranlık gibi, Harry Potter gibi işte bu da benim yaşam serim. Ve gelsin 20ler serisinin 2. kitabı. Sonra 30lar gelecek, sonra 40lar, 50ler...Ne zaman biter ki benim ömrüm. 35’ten sonrasını yazmak istemiyorum. Tanrı ile pazarlık yapabilir miyim ki? Akşam pastamı üflerken dileğim bu olacak. “Lütfen 35 yaşıma kadar canımı al ve bu süreye kadar hiçbir yakın akrabam ölmesin.”         
       Sayı hanesindeki 2. rakamın değişmesi insanı çok etkilemiyor. 20’den 21’e geçiş zor olmadı mesela. Ama 19’dan 20’ye geçiş çok fenaydı. 18’ime kadar hep büyümek istedim. Hatta msn şifrelerimi 18ime gireceğim yıl yapardım kutsal, gizli bir sayıymış gibi. 18’e girince başka bir aleme geçecektim sanki. Ama hiçbir şey değişmedi. Ya da benim arzu ettiğim şekilde değişmedi. Off Poena, sen zaten hiçbir şeyden memnun değilsin ki!
       20’ye girdiğim gün göz doktoruna gitmiştim. Doğum günü hediyesi olarak kendime lens alacaktım. Sıra alırken içimden görevli bugün benim doğum günüm olduğunu fark etse bir güzellik yapıp beni öne alsa dedim ama nerdeee. Kadın kimliğimi aldı TC no sunu girip verdi fişi. Ne yüzüme baktı ne de doğum tarihime. Sabahtan akşama kadar bir koltukta oturup bir sürü hasta insanla muhatap olunca şunların doğum tarihine bakayım da kutlayayım demiyor. “Şu kadın 38 yaşındaymış ama hala genç gösteriyor”, “Hımmm bu da benden yaşlıymış” da demiyor. Bilgileri gir-fişi ver, yeni hastayı kabul et, bilgileri gir-fişi ver. Beyin böyle işliyor işte. Oysa ben neler umuyordum... TC imi sisteme girer girmez Happy Birthday sesi bilgisayardan yükselsin. Arkadaki muayenehaneden tek katlı ama genişçe, üstü mumlarla kaplı bir pasta önümde belirsin. Ben dileğimi tutup mumu üflerken güzelce bir doktor pastayı kesmem için bir bıçak getirsin. Sonra boy boy hediye paketleri gelsin... Güzel oldu değil mi? Ama gerçek olmadı. Kadının verdiği fişi aldım, sıram gelince doktor muayene etti ve lens muayenesi için 1 ay sonraya gün verdi. Onlar benim doğum günü hediyem olacaktı ama, bugün etseler hatta lensleri de ücretsiz verseler diyemedim doktora. Bir sonraki hasta girsin diye çıktım dışarı.
Bu yıl da doktora gideyim, sivilce tedavime başlayayım, hem o 1 ay sonrasına gün vermez, alırdım hemen ilaçlarımı. Ama laptopu tamire götürecektim. 2 gündür o lanet şeyi getirip götürüyorum zaten. İlk gittiğim yerdeki teknik servis taşınmış. Googleden bulmuştum adresi. Allah googlenin belasını versin dedim. Rapunzel çağrı merkezini arayıp yeni adresi aldı. O da Allahın dağında bir yerde. Ankara çöl olmuş zaten bu sıcakta. Neyse düştük yola. İçten içe acaba oradaki görevli benim kimliğime bakar mı diye düşünüyorum. O sırada kendime de beddua okudum bu sıcakta hala doğum günümü düşünüyorum diye. Googlemaps tan servisin yerine bakmıştım, googleden oradan hangi otobüse bineceğim diye baktım 135, 185 önünden geçermiş. Geldim durağa bakıyorum ama o numaraların olduğu durak yok. Şoföre 135 nerden kalkar diye sordum, o otobüs yok ki kaldırdılar dedi (google hani bilgi kaynağıydın sen yalan beyanlarda bulunmasana bana). Adam 185 in yerini gösterdi, bindim ona. Googlemaps a göre servisin yakınlarında little ceaser pizza ve ptt olmalı. Yol boyunca little ceaser aradım ama nafile. O da taşınmıştır kesin. Google den ne hayır gördün ki googlemaps dan göresin. Ankara cehenneme dönmüş o zaman ben de zebani olayım dedim. Google ve türevlerinin alayına saydım. Sonunda ptt yi görüp indim otobüsten. Bayağı yürüyerek ve bayağı sorarak buldum teknik servisi. Bu dağ başına servis koyduğu ve 6 ay içinde pili bozulduğu için önce mal sahibi kendime sonra da bilgisayarın üreten firmaya hakaretleri yağdırdım ve girdim içeri.  Uuuvvv... Kutuplarda böyle olsa gerek. Adamlar takmış klimayı püfür püfür esiyor. Bundan sonra elektronik eşya satan yerler yazın en gözde mekanımdır. Ne gideceğim cafeye avm ye. Biz klimalara bakmaya gelmiştik derim, hepsini tek tek denettiririm azıcık ferahlar sonra da eee biz biraz daha bakınalım deyip çıkarım.
Bilgisayarı çıkardım, pili bozuk dedim. Daha bilgisayara bakmadan biz tamir etmiyoruz ki bilmemneredekicehennem bakıyor ona. Daha dün aradık burası dediler ama.. Bakayım bir ama pil zaten garanti kapsamına zor girer dediler. Aradı merkezi eğer şarj cihazını takmadan bilgisayar 30 sn çalışıyorsa tamir edilirmiş, yoksa nanay güzelim. Bizimki 3 dk çalışıyordu. Üç beş ne fark eder lan, yap şunu, doğum günüm bugün benim, kimse de kutlamadı zaten, bir iyilik yap tamir et şunu. Demedim tabi bunları. Adam ‘Böyle de kullanılır ama isterseniz yeni bir pil alın’ dedi. Adam yakışıklı falan değil, kel, orta boylu bişeydi ama sesi güzeldi. Manipüle etti beni. Lanet olsun güzel sesli erkeklere. Peki o zaman alayım ben dedim. 120 tl ye sipariş verdik. Gelince haber veririz siz buradan alırsınız, dedi. Hayır hayır, olmaz ben gelemem bir daha bu yüce dağ başına. “Kızılay’da falan yeriniz yok mu, burası bize uzak da”. Adam tamam biz eve getiririz dedi. “Bir de getirme bedeli isterseniz değil mi?” Yok deyince bende kabul ettim evin adresini telimi verdim. O yazarken bende duygularımı analiz ediyorum. Poena adam hem kel hem bodur sayılır, kasları da yok. Ama merhametli hem sesi güzel. Ama yaşlı sayılır. Ama ben olgun seviyorum zaten. Olgun seviyorsun yavrum, yaşlı değil. İbre olmazı gösterdi. Şimdi fark ettim de adamın yüzüğü var mıydı diye bakmadım hiç, orada baksaydım da olur olmaz çelişkisi yerine napcan la pili, böyle de çalışıyor zaten laptop, o parayla kitap alırsın diye akıl yürütmem gerekirdi. Sesi büzüşesice adam. Aldı 100 liramı, 20 sini de teslimde vereceğim. Eve dönerken keşke eve gelmeseydi ya ben almaya gelir onu da görürdüm diyen olurcu taraf eve gelirse daha iyi, bir çay ikram ederim diye teselli buldu.
Kızılay’a indim kendime bir doğum günü hediyesi alayım, kimsenin alacağı yok zaten niyetiyle. Girdim metro altında her tarafı eğilen insan kaplamış, noluyor yavv bugün doğanlar kraliçe mi ilan edildi, biat mı edecekler şimdi bana, Hürrem gibi sultan mı oldum.. Bunlar ayaklandılar birden. İzin vermeden niye kalktılar ki daha şimdiden beni dinlemiyorlar "Senin karşında bir sultan var" desem tekrar otururlar mı diye düşünürken derken fark ettim acı gerçeği. Bugün cumaymış. Elalem namazında niyazında benim kafa nerde. Hem biz cumhuriyet çocuğuyuz, ne biatı ne sultanlığı. Aslında fena da olmazdı hani. Kraliçe ilan etseler beni, kabarık kıyafetlerimle dolaşsam, halkı selamlasam falan. Hem yüce yetkiler de istemem ben. Vurun kellesini de demem. Sadece o unvanı versinler ve biraz da saygı göstersinler yeter bana. Offf Poena bir de hukuk okuyacaksın, nerede adalet duygun senin, eşitlik ilkesine aykırı bu durum, sıcaktan bunaldın sen, ondan bu fikirler...
Metroya bindim klimayı açmışlar sonuna kadar, içerisi de boştu. Krallık, doğum günü, teknik servisçi, Anayasa, eşitlik, sıcak hava....hepsi uçup gitti zihnimden. Geriye kalan tek düşünce : artık 21 oldun Poena.......

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder