28 Haziran 2012 Perşembe

Heyecandan Kalbim Yıprandı....

           Tarihe not düşmek lafını hiç sevmem. Ben kimim ki tarihe not düşeyim. Benim tarihimin önemi ne ola ki. Milyarlarca insanın yaptığı şeyleri tekrar yapan bir kimse. Oysa bu yazı tarihe düşülen bir not. Ama ben kanuna karşı hile yapıp bunu, olanları unutmamak için dile getirilmiş bir yazı olarak nitelendireceğim.
Tarih 9 Haziran 2012, Cumartesi. Tüm sınavların buldozer gibi ezip geçtiği ben, hayatımın tamamında bana uzaktan da olsa eşlik eden, duygularımın tercümanı adamın konserine gideceğim.
Sabah erkenden kalktım. Erken dediğim, benim saat dilimime göre. Bu da dünya saatiyle 11 e tekabül ediyor. rapunzel, arkadaşının doğum gününe gitti, konsere oradan gelecek. Hürrem ile ben de doğrudan konser alanına gideceğiz. Ben 2 gibi gidip en önü kapmaya çalışalım dedim ama salak Rapunzel bileti evde unuttuğu, 3-5 kişinin katıldığı bir doğum günü partisini (ama o cafeyi kapattığını iddia ediyor) 6 saate uzatmış olduğundan ancak 5 gibi çıktık evden. Konser alanına vardığımızda bizi karşılayan manzara ise yaklaşık 1 km yi bulan kuyruk oldu. İçimden tüm Ankaralılara, bugün doğmuş o çocuğa ve onunla arkadaş olan rapunzel e hakaret ettim. Önümüzde bir yığın insan, tepemizde güneş 1 saat kadar bekledikten sonra girdik içeri. Sahne önü dolmuş tabi. O muhteşem insanla aramda nedeyse 20 m lik insan kalabalığı var. Hürrem hemen çöktü yere. Rapunzel ise geç kaldığı yetmezmiş gibi bir de bana yakınıp duruyor. “Sıcak...Erken kalktım,uykum geldi...Tarkan için değer mi? ( Ne dedin sen şaakkkk :) )..Topuklu ayakkabıyla dikilmekten yoruldum...” O bunları sayarken ben de öne nasıl geçerim acaba diye planlar kuruyorum. Rapunzel sonunda dırdırı bırakıp niyetini açıladı: “Ben eve gidiyorum”. Zaten sıcakta durmaktan beynim şişmiş, bir de bu salağın dırdırını çekmeyeyim deyip “Ee defol git o zaman” dedim. Hürrem bir bana bir ona bakıyor. “Sen de git” dedim. Önce itiraz etti ama bunlar birbirlerinin ekürisi oldukları için o da gitti. Bir yerlere takılmasınlar diye anneme de mesaj attım kızlar eve geliyor diye. Vee kaldım 110 bin kişinin içinde yalnız.
Beklemekten bunaldığım sıralarda keşke ben de mi gitseydim, tek başıma nasıl yapacam ben şimdi, ya tacize maruz kalırsam ne edeceğim diye düşünüyorum. Aslında tacizin günlük kullanımdaki anlamı yanlış. TCK m 105 anlamındaki taciz sözlü, yazılı veya işaretle gerçekleşir ve 3 aydan 2 yıla kadar hapis cezası verilir. Cinsel amaçlı her türlü dokunuş, elleme cinsel saldırı suçunu oluşturur ve cezası 2 yıldan 7 yıla kadar hapistir. Olası bir taciz anında bağırsam mı yoksa ‘ bak kardeş, 2 yıldan 7 yıla kadar yolu var bunun. Basit bir haz için değer mi bu kadar yatmaya’ mı demeliyim. Sonunda, Poena duruma göre davranırsın deyip Tarkan’ı beklemeye devam diyorum. 
Saat 7 ye doğru bir dj çıkıp ses rekoru için bizi bağırmaya zorluyor. 3-4 defa bağırdık, sonunda adamı tatmin edecek bir sayıya ulaştık da kendisi bıraktı bizi. O gitti de başka bir bela geldi. Soğuk Oda Emre Aydın. Zaten çok sevmezdim iyice nefret ettim. Bir insanın tüm şarkıları mı slow olur? Zaten onca insan arasında yalnızım, sınavlardan çıkmışım, bir de bu adam depresif şarkılarıyla iyice göçertti beni. Sonlara doğru bir şarkıda piyano çaldı da biraz ısındım kendisine (Piyano çalan erkeğin karşı konulamazlığı. Kahrolsun şekilçiliğim). Sonra da çok durmadı, gitti zati. Tarkan’a odaklanırken ona olan nefretim dindi biraz. Sağolsun, varolsun ama mümkünse aynı ortamda bulunmayalım onunla.
Emre belasını defettikten sonra arkada kocaman Tarkan yazısı belirdi. Sonra da Tarkan... Onu görür görmez “İyi ki gitmemişsin Poena. İyi ki Tarkan’ı birkaç salağın kaprisine, yalnızlığına feda etmemişsin”. Bir adam bu kadar mı yakışıklı olur? Bu kadar mı güzel dans edebilir? Sakallarıyla daha bir karizmatik olmuş. Öyle bir adam ki yediden yetmişe herkes seviyor. Erkekler bile Tarkan diye bağırıyordu yahu. 
Aşk gitti bizden ile şakımaya başladı. Aşk nereye gitti canım ya. Ben tüm ömrüm boyunca sevdim seni. Tamam, itiraf ediyorum ara sıra Murat Boz’ falan baktım ama seni gördükten sonra herkes bir hiç oldu. Murat kim ya? 3 günlük bir şarkıcı için hayatımın yoldaşını terk eder miyim ben?
Acımayacak ‘ı söylerken nakarata yakın sahnenin kenarına gidip “Gel, gel güzelim” diyerek bize gelişi yok mu....Aahhhh... Ahhhhh.... Allahım sen bu adama uzun, başarılı, sağlıklı ömürler ver ne olur. Hep böyle kalsın.
Bu gece yi söylemeye başladı. “Seninle son gecemiz bu...”  Son gece olmasına gerek yok ki, gitmeseydin bu gece bizde kalsaydın. Annem pek sevmiyor seni ama ikna ederim ben, gel bize. “Hissettiğin gibi ol bu gece...” Ben zaten öyleyim tatlım. Tüm sevgimi gösteririm ben sana. “Hiç soru sorma, hiç konuşma, sırlarımı keşfet...” İşte benim adamım olduğun buradan belli. Hiç sevmem ben zaten konuşmayı. Vallahi ömrüm boyunca susarım ben. Bulmacaları da severim, hele katil kim oynamaya bayılırım, severim ipuçlarını. “Tüm yasakları delelim...” Hımmmm... Olmadı bu Tarkan. Bir hukukçudan yasakları delmesi istenir mi ki? Şimdi adalet duygum, ceza hukuku bir yanda, Sen öte yanda. Bence yasaklar öyle kalsın, biz seninle aşkın doğal sınırları içinde kalalım. “Kır zincirlerini gel aşka kanalım seninle..” Kırdım zaten. Tüm benliğimi yıktım senin için. Tüm utangaçlığımı unutup seni bekledim kalabalıklar arasında, tek başıma dans ettim. Ama ayrılık yakın değil mi?
Saatler 12 ye geldi. Bu 12 ne lanetli bir zaman dilimi. Külkedisi 12 den sonra kaybediyordu tüm sihrini, ben de Tarkan’ımı kaybettim. Ondan tek yadigar konfeti yağmurundan kaptığım birkaç yıldız oldu. Bakıp bakıp onu düşünüyorum.
Allah Fantadan razı olsun. Ne kadar tadını sevmesem de Tarkan’ı bana getirdiğin için ab-ı hayat gibisin artık. Ama paranı Emre Aydın’ harcayacağına tadını biraz daha düzeltsen daha iyi olur be ya.
Ve Tarkaaaaaaaaannnnnnn. Eski sevgilin avukattı, şimdiki de hukuk öğrencisi olsun. O da ben olayım işte.

NOT: İnsan mutlu şeylerden bahsedince başına mutlu şeyler geliyormuş. Gönlümün hükümdarını anlatırken, gönlümün başkenti İstanbul’a gideceğimiz öğrendim. Umarım orada da güzel şeyler beni bekliyordur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder