Reklamlar, reklamlar...Bari bir işe yarasalar. Kullanılan bir sürü ürün, denenen geleneksel tedaviler. Sonuç sıfır değişim. O lanet İsviçreli bilim adamları her halt için araştırma yapıp çözüm ürettikleri ( ya da bunun iddia ettikleri) halde sivilce konusunda neden bu kadar sessiz ve beceriksiz kalıyorlar. Neredeyse kansere çare bulunacak ama sivilceler öylece kalsın. Bir hastalık düşünün ki ondan mustarip olmayan kalmasın ama kimse de çare bulamasın. “Kasıtlı olarak çare bulunmamakta. Amerika’nın bize oyunu bu. Sivilce yapsın diye yiyeceklerimize bir şey katıyorlar. Kahrolsun Emperyalizm”.
Tatlı yeme, geçer denilebilir. Ama tatlı yemeden ömür geçer mi? Zaten finaller kapıya dayanmış kapıya, sınavlara çalışmayayım de ne yaparsam yapayım (SıÇaNYaY sendromu) anlayışı içindeyken vermişim kendimi yemeğe. Ayrıca kanser olanlara daha az kimyasal alaydın, radyasyona maruz kalmayaydın, düzgün genlere sahip olsaydın deniliyor mu? Onlara gösterilen özenin benim sivilceli yüzüme de gösterilmesini istiyorum.
Sabah, 2 numara “Poena senin suratına ne olmuş öyle?” dedi. İçimden ölünün körü olmuş derken dilim lal oldu ve soruyu duymazlıktan geldim. Reva mı şimdi bu bana ey sivilceler?
Can sıkıntısından ve belki biraz avunurum düşüncesiyle sivilce patlatma oyununu da oynadım. Ama o kadar sivilce için 60 saniye yetmiyor ki. Alından başlayıp buruna gelsem, yanaklar kalıyor. Bir yanağı ve burnu halletsem, diğer yanak kalıyor. Süre bittiğinde yüzün yarısı hala sivilce dolu oluyor. O sırada çektiğim elem ve ıstırabın hesabı olmaz. Diyorum, ne kadar uğraşırsam uğraşayım gitmeyecek yüzümdeki meretler.
Tanrııımmm ne olur şunlara bir çare ver....
NOT: Bu yazı sınavlara çalışmayayım ne yaparsam yapayım (SıÇaNYaY sendromu) düşüncesiyle oluşturulmuş ve çıkmış-çıkabilecek tüm sivilcelerime ithaf edilmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder