24 Eylül 2012 Pazartesi

Oyyy Ben Öleemmm (mi?)


        İşte o kutlu gün geldi. Mucizevi ilaç roaccutane artık ellerimde (aslında kendisi değil muadili aknetrent). Mucize mi felaket mi getirdi bana bilemedim ki. İlaca ulaşabilmek için önce harbi sivilceli bir cilde, doktoru bu ilacı yazmaya yöneltecek ikna kabiliyetine ve bir de kan testine ihtiyaç var. Eee malumunuz sivilce lekesinin alası bende. İkna kabiliyetim yoktu ama o gün iyi günümdeydim. İsotrexin bir işe yaramadı, yüzümdeki yağlanmayı bile azaltmadı diye çıktım doktorun karşısına.Kadın 'Ben en etkili ilaçları verdim bundan ötesi oral yolla alınanlar.. roaccutane gibi'. Ben durdurmasam o daha sayacaktı, ama roac ı duyan ben 'onu verin o zaman' diye atladım. Kadın hemen tamam dedi, çok kolay oldu yav. Kolay elde ettiğim hiçbir şey de bana yaramıyor. ÖSS'de 6sütuna da çok zorlanmadan girmiştim, hem de ilk senede. Ama benim kapasitem oraya kadarmış, anladım. ÖSS de çalışmam gereken konularla beynim doldu. Şimdi çoğu hiçbir işime yaramayan bilgiler yüzünden hukuk konuları aklıma girmiyor. Sömürdü beni ÖSS. Posamı da aldı 6sütuna fırlattı. O da hukuk kitaplarıyla, sürekli değişen kanun ve khk lar ile göçertti beni. Oldum mu ben bir ezik. Ama bu ezik insanın kolestrolü sınırı aşmış. Maksimum 200 olması gerekirken 232 çıktı. Doktor 'Benim için trigliserit daha önemli' dedi de alabildim ilacı. 'İlacı veriyorum ama diyet yapman lazım' deyip her zamanki gibi '1 ay sonra kontrole gel' cümlesiyle uğurlandım.
         Diyet kelimesi kulağa ne kadar tanıdık geliyor değil mi? Ama bu diyet, yaza yakın başlanılan 3-5 kilo vereyim de bikini giyeyim düşüncesiyle yapılan yemeyi biraz azaltma faaliyeti değil. Roac tedavi süresince vücuttaki yağı kana karıştırıyor, ee benim zaten kolestrol yüksek çıkmış bir de roac eklenince ben, kendi kendine yetecek kadar besin kaynağına sahip ülkemde aç yaşamaya zorlanıyorum. Aslında rokutan diye okunmamalı 'yok ulan' denmeli bu ilaca. Neye elimi attıysam bir yasağa çarptım:   
       Et yok (Et çok yemem ama yasssaakk kardeşim deyince canım mangal çekmedi değil), tereyağı (anam zorla yedirtmeye çalışırdı. Artık yüksek perdeden bir sesle yasak o bana diyebilirim), çikolata yok(hayııııırrrr), tatlı yok, pasta yok(şimdi tatlı ayrı, pasta ayrı benim için), börek yok, yağlı yemek yok, kola yok, kahve yok, fast food yok, fazla A vitamini almak yok(roac da bol bol var, bir de sen alıp sınırları zorlama), sucuk-salam-sosis yok. Ha bir de çocuk yapmak yok. Bir kağıt imzalatıyorlar tedavi süresince ve tedaviden sonra 1 ay süreyle çocuk doğurmayacaksın diye. Sakat doğum olabilirmiş. Bir de o kağıdı eczacıya vermek gerekiyormuş. Ben bilmiyor idim (gerçi kağıdın arkasında yazıyor ama ben önemli değildir diye düşündüm) eczacı da istemedi, sonra akşam aradı getir o kağıdı diye.
          Bana yiyecek ne kaldı: yeşil olan her şey, meyveler, az yağlı peynir/yoğurt/süt, baklagiller, tavuk, balık, bir de sınırsız su :)
           Eee ben öleyim, vallahi öleyim. İlacın yan etkilerinden biri de depresyon ve intihar eğilimi zaten. Şimdi, şu yenilebilecek ot, börtü böcek listesini gördükten sonra açlığa mahkum olduğunu anlayan insan evladı, onuruyla intihar etmek istemiştir herhalde. İlacın  başlangıçta, deri altında çıkması muhtemel sivilceleri oldukça kısa bir sürede deri üstüne çıkarması (halk arasında kusma deniyor buna) ile ulan bu ilaç da fayda etmedi diye düşünen insanın intihar fikri güçlenmiştir. Ama sana bir güzellik yapacağım roaccutane. Önümüzdeki aylarda intihar edersem müsebbibi sen değilsin, benim aciz ruhumdur. Çünkü kusma aşamasından sonra sönme aşaması da var, azıcık sabretmek gerek, sivilcesiz günler yakındır evlat.
       Roac ı istememin bir sebebi de hap olmasıydı. Sürekli yüzüme bir şeyler sürmekten bunalmıştım. Benzamycin, azelderm, isotrexin... Hepsinin belli bir süre yüzde kalması gerek, sabah akşam sür diyorlar, ee ben ne ara dışarı çıkacağım. Güneşe karşı pek hassas bunlar. Bir keresinde benzi yi sürüp balkona çıktım, yüzüm kızardı. Oysaki 10 dk ya durdum ya durmadım. Ayrıca ilacı sürmeden önce ve sonra yüzü yıkamak gerek, bir de makyajı temizlemek için yıkıyorum. Sürekli yüz yıkayınca bünye daha fazla yağ salgılıyor, daha fazla yağ daha fazla sivilce demek. Her şey birbirini tetikliyor yani. Amazon Ormanları'ndaki bir kelebeğin kanat çırpışı nedeniyle, Tr deki Poena'nın yüzünde 1 sivilce daha çıkıyor.
       Ben ne güzel artık bir şeyler sürmekten kurtuldum dedim ama fena yanıldım. Vücudum için ayrı, yüzüm için ayrı bir ürün verdi. Sabah, öğle, akşam sür. Ulan sabah öğle akşam için yiyecek yemeğim yok ama sürecek kremlerim var. Aç ayı nasıl sürsün bunları. Akşam yüz kremini bir deneyeyim dedim. Kırkpınar yağlı güreşlerine katılacak kıvama geldim. Üzerinden 3 saat geçti hala parıl parıl parlıyorum.
       Hafta sonunu roac ile ilgili yazılar okuyarak geçirdim. Herkesin ortak hissi panik ve endişe hali. Başlayanlar intihar ediyormuş, çocuk sahibi olamıyormuş bla bla. Bunlar doğru değil de ( belki doğru ne biliyorsun, 1 hap yutunca kendini roac alimi mi sandın?) yüz ve dudak kuruluğunu herkes yaşamış. Bunun dışında ruh hali düzelen de var, ilaç boyunca depresif depresif takılan da. Ağlama nöbetleri, aşırı duygusallık falan oluyormuş (lan amfinin ortasında kriz gelirse ne yapcam, ben ki aile arkadaş çevresinde bile ağlayamam tutarım kendimi, daha geçen gün çok ağlıyor diye Esra Ceyhan'a laf ettim bende şimdi 250 kişilik sınıfımda ağlayacağım. Ahhhh ahhh büyük laf etmeyecektin Poena ). İlaç neticesinde zayıflayan da var, aynı kalan da.
      Ama arap dudağı baki, onu herkes yaşamış. Bende hemen nivea hypo care (okuduklarımdan çıkardım) ve  neutrogena nin el ve dudak kremini aldım. Akşam da ilaca başladım. Kendimi hametan pomada ve dudak kremine boğdum. Kızın biri 3 günde dudaklarım kurudu yazmıştı. Dünya bile 7 günde yaratılmışken 3 günde etki eden ilaç olur mu ki? Kafamda hep sorular... Ne olacak, nasıl geçecek bunlar? Ve ne yiyeceğim lan ben?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder