18 Ekim 2012 Perşembe

Susmak ve Gitmek....

     Yetkin Dikinciler'in oyununu anlattım ama neden adamın oyununa gittiğimi anlatmadım. Bu yazı kendisini keşfediş ve takip edilesi adamlar listeme alınışının öyküsüdür.
 
      Yazın film aleminde dolanırken yolum Kabuslar Evi'ne de düşmüştü. Gerçi ben bilinçli bir şekilde oraya uğramıştım. Çünkü orada Okan Yalabık vardı. Eee o nerede ben orada. Ama yazım Okan için değil Yetkin için. O yüzden şimdilik kendisinden uzaklaşıyoruz.
    
 Kabuslar Evi serisinin Son Dans adlı 2. bölümü felçli Müyesser Hanım'ın, oğlu, gelini ve torunuyla eve taşınmasıyla başlıyor. İlk 30 dk klasik gelin kaynana çekişmesi, ana oğul, babaanne torun ilişkisi, zamanında horlanmış gelinin ucuz intikamları ile geçiyor işte. Ara ara gösterilen geçmişe dönüşlerden Müyesser Hanım'ın zamanında Selim adlı bir gençle beraber olduğunu öğreniyoruz. Bu Selim, güzelim bir vals anında Kore Savaşı'na katılacağını söylüyor. Tabi bizim kız pattadanak yere atıyor kendini. Selim geri döneceğini söylese de maalesef savaşta ölüyor.
       Kabuslar Evi'ne taşınmaları ile beraber Müyesser Hanım'ın rüyalarında Selim'i görmeye başıyor. Veee en sonunda Selim birdenbire karşısında beliriyor. Anlı şanlı bir melek kisvesiyle....
        Seriye Okan için başlamıştım ama en sevdiğim bölüm bu oldu. Neden? Çünkü Yetkin Dikinciler muhteşem oynamıştı. Adam hem güzel konuşuyor, hem güzel gülüyor, hem de güzel bakıyor. Müyesser'in 'Ben ölüyorum değil mi?' sorusuna öyle bir cevap veriyor ki insan o an o bakışla ölüyor zaten.
        Oraklı, kukuletalı, korkunç iskelet imgelemi yerine ilk sevgili biçiminde gelen Azrail fikri muhteşem. Ama sürekli ölümün soğukluğuna yapılan vurguyu sevmedim. Bence ölüm sıcak olmalı. Yakıcı değil, ılık bir çikolata gibi....
        Ölüm ve Azrail üzerine, Tanrının adalet anlayışına ilişkin bolca değerlendirmeler var. Azrail'in her an her yerde nasıl bulunabildiğine verilen 'fazla mesai' cevabı çok hoş.
Hele o sondaki vals sahnesi. Dmitri Shostakovich'in The Second Waltz'ı eşliğinde kuğu gibi süzülen bir adam ve bir kadın. O sahne benim unutulmazlarım arasında.
       Bende böyle bir ölüm anı istiyorum. Ölmeden önce öldüğünün bilincine varılan o birkaç saniye....Ve o saniyelerde hayatın film şeridi gibi gözünün önünden geçmesi.... Ve en sonunda seni uzaklara götürmeye gelen bir sevgili....
      Ve Sayın Yetkin Dikinciler,benden önce veya sonra ölmüş olsanız bile o beklenen sevgili siz olmalısınız. Son bir dans isterim sizden. Haberiniz ola.....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder